Yeni moda akımları giderek daha hızlı ortaya çıktıkça, ne satın alacağımıza karar vermek de zorlaştı. Maksimalizmden minimalizme ve aradaki her şeye kadar uzanan trendleri nasıl anlamlandırmalıyız?
Bir zamanlar dergiler, ne giyileceğine neyin moda olduğuna dair kararları veren etkili mecralardı. Editörler defilelere katılır, hangi stillerin, uzunlukların ve renklerin trend olduğunu belirler, bunları sayfalarında yayınlar ve herkesin modaya uygun kalmak için ne satın alması gerektiğini karar verirdi (ya da en azından önerirdi). Şimdi ise sosyal medya sayesinde bu rol, influencerlar, ünlüler, arkadaş grubundaki havalı kız gibi hemen hemen herkes tarafından üstleniliyor.
Sonuç olarak, her şey bir trend gibi görünüyor (skinny pantolonlar, geniş pantolonlar, bumster pantolonlar, yüksek bel pantolonlar!), bu da tersine hiçbir şeyin trend olmadığı anlamına geliyor. Trend karşıtı olmak, yani hiçbir şey almamaya veya en azından yeni bir şey almamaya karar vermek bile trend olduğunda, trendlerin zirvesine ulaştığımızı anlıyoruz.
Gençler de artık neyin moda neyin demode olduğuna dair çelişkili ve durmak bilmeyen uyaranlardan bunalmış durumdalar. Bugün pek çoğu kendilerine şu soruyu soruyorlar: “Bunu altı ay sonra giyecek miyim? Peki ya altı yıl sonra?”
Aslında mesele şu: Trendleri anlamanın bir yolu yoksa, en iyi çözüm onları görmezden gelmektir. Bunu düşünmenin başka bir yolu da, trendlerin dışında her zaman var olan bir kavram olan “kişisel stili geliştirme” fırsatı olarak görmektir. Geçmişte bazı ikonik isimler Katharine Hepburn, Shirley Chisholm veya Grace Jones gibi kişisel stil sahibiydiler, bu yüzden bugün hala onları örnek alıyoruz.
Kişisel stil, aslında “kendi fikrini bilmek” veya “bağımsız düşünmek” anlamına gelen başka bir ifadedir. Giysiler söz konusu olduğunda, hepimizin zaten bu yolda ilerlemesi gerekir. Neden en kişisel kararları, yani giydiğiniz kıyafetleri başkasına bırakasınız ki?
Pratik olarak bu, gardırobunuzda zaten bulunanlar, gerçekte giydiğiniz şeyler (genellikle bunların sadece bir kısmı) ve neden giydiğiniz hakkında biraz zaman harcayarak düşünmek anlamına gelir. Örneğin, ceket ve pantolonlara yöneliyorsanız, bu bir anlam ifade eder. Etek ve kazakları veya tişörtleri elbiselerden daha çok seviyorsanız, aynı şey geçerlidir. Nötr renkleri seviyorsanız, bu da bir işarettir. En iyi çözüm: Kişisel tarzınızı geliştirin.
Kaynak: https://www.nytimes.com/