Aslında yaş alırken doğadaki tüm canlılar gibi biz de belli bir ritim ile her yıl yenileniyoruz. Ancak bu yenilenme ritmi zamanla yavaşlıyor ve her insan, genetik mirasına da bağlı olarak farklı biçimlerde eskiyor. Yaşarken yaptığımız hatalardan başka hava kirliliği, rüzgar, soğuk, aşırı sıcaklar gibi dış etkenler de “eskime”yi ya hızlandırıyor ya da erken başlatıyor.
Doğa ile uyumlu, doğaya saygılı bir yaşam biçimi zamanın yıpratıcı etkisinden bizi belli ölçüde koruyabiliyor. Gençliğimizi uzatabilmek için ne yapabiliriz derseniz, aslında hepimiz bunun çaresini biliyoruz: Sağlıklı gıdalarla dengeli beslenmek, doğaya yakın yaşamak, doğal hayatı korumak, çevre faktörleriyle, iş hayatımızla, özel hayatımızla ilgili streslerden kaçınmak, güneşten korunmak ve en önemlisi de:
Sevgiyle yaşamak; yani sevmek, sevilmek! Sevgi ruhumuzu genç tutar.
Bir de insanoğlunun var olduğundan beri genç kalmak için geliştirdiği çözümler var: Estetik operasyonlar yaşlanma belirtilerini ortadan kaldırıyor ama genç görünmenin tek yolu bu mu? Yaşımız ne olursa olsun astronomik bedeller ödemeden alışkanlıklarımızı değiştirerek ya da gözden geçirerek de genç görünmenin mümkün olduğunu biliyor muyuz? Giyimimizle, bakımla, estetik müdahalelerle görünümü kurtarsak bile genç ruhlu değilsek “yaşlı olmak”tan kaçamayız. Zira yaş alırken yaşlanmayı kabullenmemek bir ruh meselesidir.
Chanel, “Herkes hayatında bir kez genç olur, ama genç kalmak kişinin elindedir” der. Yaşlanmak istemiyorsak, yaşlanma kavramını unutmalıyız. Zira yaşlanma insanın kendi kararına, hayata bakışına, duruşuna bağlıdır. Yaşlanmayı kabul edersek, yaşlı gibi davranmayı başlarız, yaşlı görünürüz. Zira beynimize bu kaydı biz düşeriz, beyin de gereken emirleri bedenimize yansıtır.
Emeklilik ya da menopoz ve andropoz gibi fiziksel değişimler bir şeylerin sonu olmamalı, aksine yeni bir hayatın başlangıcı, bir milat olmalıdır. Yeni hayat da düşünceyle başlar.
Sadece aramak yeter…
Bazı insanlar vardır, baktığınızda yaşlıdır ama tanıdıkça yaşını unutursunuz, “gençliği”ne kapılırsınız. Çünkü anlatacakları vardır ama “bizim zamanımızda” diye başlamazlar söze, hayalleriyle, hedeflediği şeylerle sizi peşinden sürükler. Böyle olmak hepimizin elinde aslında. Bu, ruhumuzu genç tutar, zamanı unutturur ve yaş alırken yaşama sevincimizi yüksek tutar. Seçtiğimiz bir hobi hayatımızda yeni kapılar açar, bilmediğimiz yetenekler derinlerden su yüzeyine çıkar, resim yapamam derken sergi açmayı hayal ettirir bize. Bir yardım gurubuna katılmak sevgiyi ve paylaşmayı getirerek hayatımızı renklendirir. Hiç yaşlanmayacakmış gibi koşuşturmaya başlayabiliriz. Sadece aramak yeter, mutlaka yeni bir heyecan bulunur.
Yaş alırken edindiğimiz bilgiler, deneyimler, günümüzü yaşarken birer avantaj olarak bizi yeni hedeflere yönlendirmelidir. Zaman ise sadece güneş sistemiyle ilgili kalmalı, yaşadıklarımızdan aldığımız tecrübeler bizi zamanın ötesine yönlendirebilmeli. Gençlik umut demekse, zaman geçerken içimizdeki çocuğu korumalı kendimize umut ve heyecanlar yaratmalıyız.